Orkun Özeller Beraat Etti, Adliye Önü Bayram Yerine Döndü
Dört Saatlik Duruşmanın Sonucu, Vatansever Albay Özgür
İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde bugün görülen E. Albay Orkun Özeller davası, yalnızca bir yargı süreci değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğüne inanan kesimlerin ortak sesi oldu. Duruşmaya Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, çok sayıda emekli subay, general, milletvekili, Özeller’in devre arkadaşları, ailesi ve Atatürkçü Türk derneklerinin temsilcileri katıldı.
Katılımın Gücü ve Toplumsal Dayanışma
Adliye önünde sabah saatlerinden itibaren toplanan kalabalık, sessiz ama kararlı bir şekilde süreci izledi. Anne, baba, kardeşler, kuzenler, enişteler ve yakın akrabalar duruşma salonunda Orkun Özeller’e destek verdi. Kalabalığın büyük kısmını oluşturan Atatürkçü dernekler ve sivil toplum kuruluşları, duruşma boyunca milli birlik ve adalet çağrısı yapan sloganlar attılar.
Zaman zaman sloganların yükseldiği anlarda, Ümit Özdağ’ın sükunet çağrısı, duruşmanın havasını olgun bir çizgide tutarak dikkat çekti. Özdağ, destek veren topluluklara hitaben, “Sükunetle duruşumuzu koruyalım, adalet duygumuzu provokasyona kurban etmeyelim,” mesajı verdi. Bu tavır, kışkırtıcı bir niyetin olmadığını ve sürecin siyasi değil, tamamen hukuk ve vicdan merkezli bir dayanışma hareketi olduğunu açıkça gösterdi.
Kahraman Bir Subayın Hikâyesi
E. Albay Orkun Özeller, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde uzun yıllar görev yapmış, yurt içinde ve dışında birçok kritik görevde bulunmuş bir subay olarak tanınıyor. Disiplini, vatan sevgisi ve görevine bağlılığıyla bilinen Özeller, askerî kariyerinde edindiği tecrübe ve cesaretiyle hem meslektaşları hem de kamuoyu nezdinde saygı gören bir isim. Emeklilik sonrasında da milli meselelerde duyarlılığı ve açık fikirli duruşuyla tanınan Özeller, kamu vicdanında “vatansever bir asker” kimliğiyle yer etti.
Duruşmanın Seyri ve Karar
Yaklaşık dört saat süren duruşma, yüksek bir dikkat ve ilgiyle izlendi. Mahkeme heyeti, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasından beraat kararı verirken, “hakaret” suçlaması için adli para cezası uygulanmasına hükmetti. Karar, salonda bulunan ailesi, yakınları ve dernek temsilcileri tarafından büyük bir sevinçle karşılandı.
Ümit Özdağ’dan Sert Ama Dengeleyici Mesajlar
Duruşma sonrası basın açıklaması yapan Prof. Dr. Ümit Özdağ, süreci değerlendirirken şu ifadeleri kullandı:
“Orkun Özeller Albay’ın davasında tahliye kararı çıktı. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan beraat etti. Ancak bu süreç, Ankara’da takipsizlik verilen dosyanın İstanbul’da canlandırılmasıyla, düşman ceza hukuku uygulamalarının hâlâ sürdüğünü gösteriyor. Türkiye hiçbir zaman Kuzey Kore olmayacak. Türk halkı, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne inanan bir halktır. Bu ülkenin insanı, hukuk devletine sahip çıkmaya devam edecektir.”
Adaletin ve Birliğin Simgesi
Orkun Özeller davası, yalnızca bir yargı kararıyla değil, toplumun her kesiminden gelen dayanışma duygusuyla tarihe geçti. Ailesi, arkadaşları, emekli askerler, milletvekilleri ve sivil toplum kuruluşları; adaletin yalnızca mahkeme salonlarında değil, toplumun vicdanında da yaşatılması gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.
Zafer Partisi Lideri Özdağ, Hakaret Davasında Sakin ve Net Mesajlar Verdi
Bilim İnsanı Tavrı, Özdağ’ın Sükûneti Mahkemeye Damga Vurdu
Ümit Özdağ’dan Nezaket ve Kararlılık Mesajı
Bir bilim insanının vakarını, bir liderin sorumluluğunu ve bir dava adamının sabrını aynı anda gözlemledim. Bu, sadece bir mahkeme günü değil; Türk demokrasisinin vicdanına düşen sarsıcı bir kayıttı.
Demokraside Eleştiri Yasak Olamaz
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ hakkında, “Cumhurbaşkanına alenen hakaret” iddiasıyla açılan davanın ikinci duruşması 10 Eylül 2025 Salı günü Çağlayan Adliyesi 35. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Küçük salonda avukatların yanı sıra basın mensubu olarak tek başına izleyen bir gazeteci olarak şunu söylemeliyim; Özdağ’ın sakin, güven veren ve berrak konuşması, suçlamaların gerçeklikle bağdaşmadığını gözler önüne serdi.
Zafer Partisi Lideri Özdağ, Hakaret Davasında Huzurlu ve Kararlıydı
Bir profesörün hakaret etmesi düşünülemez. Özdağ’ın açıklamaları, aslında sadece Cumhurbaşkanına değil, herhangi bir siyasetçiye yönelik eleştirinin bile siyasetin doğal parçası olması gerektiğini ortaya koyuyordu.
Mahkeme Sonunda Nezaket Dersi
Duruşma bitiminde Özdağ’ın karşı tarafın avukatıyla tokalaşması, salona damga vurdu. Bu davranış, hukukun gerilimli atmosferinde bir bilim insanının nezaketini ve bir siyasetçinin hoşgörüsünü simgeledi.
Eleştirinin sertliğine rağmen insani değerlerin ayakta kalabileceğini göstermesi bakımından unutulmaz bir an oldu.
“Hukuk Sistemi Ağır Baskı Altında”
Duruşma sonrası yaptığı açıklamada Özdağ, süreci “düşman ceza hukuku” uygulaması olarak değerlendirdi:
“Bu bir hukuk süreci değil; siyasetin baskı altına alındığı bir süreçtir. Türkiye’de hukuk sistemi ağır baskı altındadır. Biz muhalefete mensup insanlar, bu ülkenin ikinci sınıf vatandaşları değiliz. Adaletin olmadığı devlet, devlet değildir.”
Özdağ’ın sözleri, yalnızca bir savunma değil; demokrasi ve adalet mücadelesinin pusulası gibiydi.
Adliye Çıkışında Güçlü Dayanışma
Çağlayan’daki Adliye Sarayına Anadolu’dan gelen İl Başkanları, İstanbul İl ve tüm İlçe Başkanları da katılım sağladılar.
Liderlerini yalnız bırakmayan bu topluluk, siyasetin sadece hukuk mücadelesiyle değil, teşkilat dayanışmasıyla da güçlendiğini gösterdi.
Zafer Partisi’nden Birlik Tablosu
Adliye sonrasında İstanbul İl Başkanı Hakan Akşit ve Başkan Yardımcısı Namık Öztürk ev sahipliğinde İstanbul İl Başkanlığı merkez Binadaki yapılan kısa toplantıda ilçe başkanları çalışmalarını birbirleriyle paylaştı. Bu tablo, Zafer Partisi’nin örgütsel dinamizmini ve sahadaki kararlılığını yansıttı.
Ümit Özdağ’ın mahkemedeki hali, bir siyasetçiden çok bir bilim insanının vakarını yansıtıyordu. Siyasi nezaket, hoşgörü ve hukuk mücadelesi aynı çerçevede birleşti. Bu dava, tarihe yalnızca bir suç isnadı olarak değil; adalet arayışının sembolü olarak geçecektir.
Davanın üçüncü duruşması ise 24 Aralık 2025 tarihine ertelendi.
DMW Uluslararası Diplomatlar Birliği’nden Dünya Çapında Tarihi Adımlar
İş İnsanı Halil Sert’in Vizyoner Liderliğiyle Yeni Bir Dönem Başlıyor
Dünya diplomasisinin kalbinin attığı en önemli kuruluşlardan biri olan DMW Uluslararası Diplomatlar Birliği, Prof. Giinther Meinel başkanlığında insanlığın geleceğini şekillendirecek dev projelere imza atmaya devam ediyor.
Bu büyük vizyonun en güçlü temsilcilerinden biri ise, uluslararası arenada itibarı ve girişimleriyle dikkat çeken, Başkan Yardımcısı İş İnsanı Halil Sert.
Geçtiğimiz günlerde DMW İstanbul Ofisi’nde Halil Sert’i ziyaret ederek yeni projelerini dinleme fırsatı buldum. Söylemeliyim ki, dinlediklerim yalnızca Türkiye için değil, tüm insanlık için umut verici adımlar.
İnsanlık İçin Tarihi Proje, BM Engelliler Merkezi İstanbul’da
DMW Uluslararası Diplomatlar Birliği, yalnızca barışı değil, toplumsal eşitliği de önceliklendiren çalışmalara imza atıyor. Engelli bireylerin topluma tam anlamıyla katılabilmesi için yürütülen kapsamlı çalışmaların sonucunda, İstanbul Boğazı’nda Birleşmiş Milletler Engelliler Merkezi kurulması kararlaştırıldı.
Bu tarihi adım, Senatör Serkan Bayram’ın öncülüğünde ve DMW’nin güçlü desteğiyle hayata geçiriliyor. Merkez, BM Kadın ve BM Çocuk kuruluşlarının yanında yer alacak ve İstanbul’u engelli bireyler için küresel bir diplomasi merkezi haline getirecek.
Bu dev vizyon, hiç kuşkusuz Halil Sert gibi duyarlı, vizyoner ve çalışkan liderlerin katkısıyla somutlaşıyor.
Londra’da Barış Kongresi, DMW’nin Gücü Dünyaya İlham Oldu
14 Şubat 2025’te Londra’da düzenlenen Barış Kongresi, uluslararası diplomaside bir dönüm noktası oldu. DMW’nin girişimiyle hayata geçirilen kongreye, dünyanın dört bir yanından siyasetçiler, akademisyenler, diplomatlar ve barış aktivistleri katıldı.
Konferansta, Başkan Yardımcısı Halil Sert’in vizyoner katkıları öne çıktı. Silahsızlanma, barışın güçlendirilmesi, çatışmaların önlenmesi ve uluslararası kurumların etkinliği konularında yaptığı değerlendirmeler, katılımcılar tarafından büyük ilgi gördü.
İngiliz hükümetinin tam destek verdiği kongre, sadece Avrupa için değil, tüm dünya için yeni bir barış manifestosu olarak tarihe geçti.
Halil Sert, Diplomasinin ve İnsanlığın Yükselen Sesi
Görüşmemde Halil Sert’in yalnızca bir iş insanı değil, aynı zamanda küresel vizyona sahip bir barış elçisi olduğunu bir kez daha gördüm. Onun stratejik bakış açısı, diplomasiye kattığı yenilikçi çözümler ve insan odaklı yaklaşımı, DMW’nin uluslararası alanda gücünü artırıyor.
Bugün İstanbul’dan Londra’ya, Kıbrıs’tan New York’a uzanan bu büyük diplomatik ağ, Halil Sert gibi liderlerin özverili çalışmalarıyla dünyaya ilham veriyor.
Bir gazeteci olarak söylemek zorundayım;
DMW Uluslararası Diplomatlar Birliği, dünya barışı ve insanlık onuru için bugün tarihe altın harflerle yazılacak bir mücadele veriyor. Ve bu mücadelenin ön saflarında yer alan Başkan Yardımcısı İş İnsanı Halil Sert, hem ülkemiz hem de dünya için gurur kaynağıdır.
İstanbul’u küresel diplomasi merkezi haline getirme hedefi, Londra’da barış için yükseltilen güçlü çağrı ve engelli bireyler için açılan yeni bir kapı...
Tüm bunlar, vizyoner liderlerin dünyayı nasıl değiştirebileceğinin en güzel kanıtıdır.
Ümit Özdağ’ın Bu Konuşmasını Tekrar Hatırlamak Zorundayız
Türkiye’de cesur olmak, yalnız kalmayı göze almak demektir. Prof. Dr. Ümit Özdağ, bu cesareti gösteren ve Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliğini siyasi arenada korkusuzca savunan ender liderlerden biridir.
3 Ocak 2023 tarihinde yaptığı bu tarihi konuşma, sadece bir siyasi beyan değil, Türk milletine yapılan bir çağrıdır. Hatırlamak, hatırlatmak ve yeniden düşünmek zorundayız. Çünkü bu konuşma, bir milletin yeniden uyanışının manifestosudur.
Tarihi Konuşmanın Önemi
3 Ocak 2023 – Türk Milletine Sesleniş Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın, Türk milliyetçiliği ve Atatürkçülük ekseninde yaptığı bu konuşma, sadece siyasi rakiplere değil; sessiz kalanlara, görmezden gelenlere ve unutmaya meyilli olanlara da net bir mesaj içeriyor.
Özdağ’ın Haykırış
“13 Milyon Sığınmacıya Sessiz Kalan Türk Milliyetçisi Olamaz”
Özdağ, Türkiye’deki demografik işgale karşı sessiz kalanları doğrudan hedef alarak, milletin gözüne perde çekilmesine isyan etti.
“Türk Milliyetçiliğini Ayaklar Altına Alanlarla Siyaset Yapılmaz”
Erdoğan’ın “PKK ile açılım” politikasına değinerek bu çizgide yürüyenleri Türk milliyetçiliğinden dışladı.
“Atatürk’e Ayyaş Diyenlerle Aynı Masaya Oturulmaz”
Havaalanlarından, tesislerden Atatürk’ün adını silenlerle iş tutanlara karşı net bir çizgi çekti.
“Zafer Partisi, Atatürk’ün Kurduğu Cumhuriyetin Son Kalesidir”
Zafer Partisi’nin ideolojik kökenini Orhun Abideleri’nden Gaspıralı’ya, Ziya Gökalp’e ve Atatürk’e dayandırarak, Türk milliyetçiliğinin tek siyasi temsilcisi olduğunu vurguladı.
“Federasyon Hayali Kuranlar Türk Milliyetçisi Değildir”
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na atıfta bulunarak, federatif yapıya kayan zihniyeti eleştirdi.
“Siyasetin Eşantiyonu Değiliz”
Türk milliyetçilerinin siyasette görmezden gelinmesine sert bir tepki gösterdi.
Son Direnç Hakkı, Zafer Partisi
Zafer Partisi’nin, örtülü istila olarak nitelediği sığınmacı akınına karşı Türk milletinin “ilk ve son direnç hakkı” olduğunu belirten Özdağ, tüm Türk milliyetçilerini ve Atatürkçüleri bu saflarda birleşmeye davet etti.
Ümit Özdağ’ın Arkasındaki Akademik Güç
Siyaset bilimi profesörü olan Ümit Özdağ, sadece bir siyasi figür değil, aynı zamanda akademik bir otoritedir.
Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyopolitik sorunları sahadan gelen bir bilgi birikimi ile yorumlayan nadir liderlerdendir.
Almanca ve İngilizce’yi ileri düzeyde bilen, yurtdışında eğitim almış ve birçok alanda akademik katkı sunmuş bir lider olarak, sahici ve bilimsel temellerle hareket etmektedir.
Bugün yaşadığımız sorunları görebilmek için sadece iyi bir lider değil, aynı zamanda cesur bir yürek gerekir.
Prof. Dr. Ümit Özdağ, bu yüreği ve bilgeliğiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için hayati önemde bir mücadele veriyor.
3 Ocak 2023 tarihli bu konuşma, tarihe bir not, geleceğe bir manifestodur. Hatırlamak, hatırlatmak ve harekete geçmek zorundayız.
Konuşmanın Tam Metni;
Sevgili Türk Milliyetçileri, Sevgili Atatürkçüler,
Cumhuriyetimizin bir Türk devleti olduğunu ifade eden 1924 Anayasası’nı reddeden kişi, Türk milliyetçisi değildir; Atatürkçü hiç değildir.
Etnik ve mezhepsel kimliklere siyasal kimlik vereceğini vaat ederek yola çıkan birisi Türk milliyetçisi olamaz, Atatürkçü de olamaz.
Bugün ülkemizi 13 milyon sığınmacı ve kaçağın istilasına uğratırken ses çıkarmayanlar da Türk milliyetçisi değildir, Atatürkçü değildir.
“PKK ile Erdoğan’ın yaptığı açılımdan daha iyisini yapacağız” diyenler, Türk milliyetçisi olamaz, Atatürkçü değildir.
Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alanlarla siyaset yapanlar Türk milliyetçisi değildir, Atatürkçü de değildir.
Atatürk’e “ayyaş” deyip ismini havaalanlarından ve kamu tesislerinden silenlerle bir araya gelenler, Türk milliyetçisi değildir, Atatürkçü değildir.
“1921 Anayasası” diyerek, “Kurtuluşa evet, kuruluşa hayır” diyenlerle; Türkiye’yi Arap demografik işgaline sokanlarla yürüyenler de Türk milliyetçisi değildir, Atatürkçü değildir.
Atatürk’ün bastırdığı bir isyan nedeniyle ona “soykırımcı” diyen adamı milletvekili yapan Atatürkçü olamaz. Atatürk’e “kefere” diyen birini milletvekili yapan kişi, ne Türk milliyetçisidir ne Atatürkçüdür.
Atatürk’ün kurduğu millî devleti, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ile federalleştirmeye çalışanlar da Türk milliyetçisi değildir, Atatürkçü değildir.
Zafer Partisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi olan millî, üniter ve laik devlet fikrinin siyasetteki tek temsilcisidir.
Zafer Partisi, Orhun Abideleri’nden Gaspıralı İsmail, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp çizgisine; oradan da Atatürk’ün önderliğinde şekillenen Türk milliyetçiliği siyasal projesinin bugünkü yegâne taşıyıcısıdır.
Zafer Partisi; kirletilmek, etkisizleştirilmek ve yok edilmek istenen Türk milliyetçiliğini, Atatürk çizgisinde 21. yüzyıla taşımayı hedefleyen tek partidir.
Bu anlamda Zafer Partisi, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin fikir merkezidir. Aynı zamanda Türk milliyetçiliğinin son direnme ve savunma hakkıdır.
Zafer Partisi, ülkemizi iç savaşa sürüklemeyi ve “Büyük Kürdistan”ı kurmayı amaçlayan stratejik göç mühendisliği karşısında da Türk milletinin ilk ve son direnç hakkıdır.
Sevgili Türk milliyetçileri, sevgili Atatürkçüler;
Bölücü örgüt HDP kadar değer verilmeyen, siyasette adeta eşantiyon muamelesi gören Türk milliyetçilerini ve Atatürkçüleri;
Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni kuruluş ilkeleri temelinde savunmak üzere Zafer Partisi’ne davet ediyorum.
“Oylarını nasıl olsa bize verecekler” diye küçümsenen tüm Türk milliyetçilerini, tüm Atatürkçüleri; Zafer Partisi saflarında birleşmeye çağırıyorum.
100 sene önce ordularıyla Anadolu’yu işgal eden emperyalizmi yenilgiye uğratan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde;
Bugün 13 milyon sığınmacı ile gerçekleşen örtülü istilaya karşı tek başına mücadele eden Zafer Partisi’nde yer almaya sizleri de davet ediyorum.
Yaşasın Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti! Yaşasın Büyük Türk Milleti’nin Zaferi!
Ulusal Gün Resepsiyonu Diplomasi, Sanat ve Dostlukla Taçlandı
İsviçre’nin Ankara Büyükelçiliği, 31 Temmuz 2025, Perşembe akşamı unutulmaz bir diplomatik etkinliğe ev sahipliği yaptı.
İsviçre’nin 734. Ulusal Günü onuruna düzenlenen resepsiyon, zarafeti, içeriği ve anlamı ile göz doldurdu.
Ev sahibi İsviçre’nin Ankara Büyükelçisi Guillaume Bertrand Scheurer ve eşi Farin Scheurer, tüm konukları büyük bir nezaketle karşıladı.
Diplomatik çevrelerden iş dünyasına, sanatçılardan bürokrasiye kadar geniş bir katılım gözlendi.
Resepsiyonda Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Avrupa Birliği Başkanı Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay da hazır bulundu.
Resmi Tören, Saygı, Tanıtım ve Mizahla Harmanlandı
Tören, Türkiye ve İsviçre milli marşlarının okunmasıyla başladı. Ardından yapay zeka destekli sevimli bir tanıtım videosuyla İsviçre’nin büyüleyici yönleri konuklara aktarıldı.
Konuşmasına esprili bir dille başlayan Büyükelçi Scheurer, videoda kendisinin mayoyla gösterilmesine gülümseyerek atıfta bulundu: “Keşke bir de sarılsaydınız!” diyerek samimi bir atmosfer oluşturdu.
Büyükelçi Scheurer, “Sayın Milletvekilleri, değerli meslektaşlarım, sevgili Philippe Brandt (İsviçre’nin İstanbul Başkonsolosu), hanımefendiler, beyefendiler ve sevgili dostlar, umarım bu AI animasyonlu İsviçre turunu beğenirsiniz.
İsviçre’nin 734. Ulusal Günü’nü kutladığımız bu özel akşamda, hepinizi Büyükelçiliğimizde ağırlamaktan mutluluk duyuyorum.
Öncelikle, bu geceyi mükemmel kılmak için emek veren Arzoo ve Swiss Air Massey ekibine, ayrıca arkamda ve ekranda gördüğünüz tüm sponsorlarımıza şükranlarımı sunuyorum. Türkiye ve dünyaya kaliteli hizmet sunan bu özverili ekip ve şirketlerle çalışmaktan gurur duyuyorum. Cömert desteğiniz olmasaydı, bu güzel geceyi yaşayamazdık.” Şeklinde sözlerine devam etdi.
Büyükelçi Scheurer, “Türkiye ile ilişkimiz ittifaklardan öte bir dostluktur”
Büyükelçi Scheurer, Türkiye ile İsviçre arasındaki tarihsel ve duygusal bağlara dikkat çekerek şu sözlerle duygulandırdı.
“Türkçedeki ‘arkadaş’ kelimesi, sırtını dayadığın kişi demektir. İşte biz Türkiye ile böyle bir dostluk içindeyiz.” Şeklinde ifade etti.
Ayrıca Türkiye’de karşılaştığı bir kahve ikramı anısıyla Türk misafirperverliğini övdü. İsviçre’nin çok dilli yapısı, demokratik değerleri, tarafsızlık politikası ve 14 yıldır süregelen “dünyanın en yenilikçi ülkesi” unvanı ise konuşmasının önemli başlıklarındandı.
ElçiGuillaume Bertrand Scheurer “İsviçre, küçük ama çok yönlü bir ülkedir. 9 milyon nüfus, 26 kanton ve 4 resmi dil ile 734 yıldır Avrupa’da kendi yolunu çizmiştir. Kültürel çeşitliliğimize rağmen, bağımsızlık, tarafsızlık, demokrasi ve dayanışma gibi ortak değerlerde birleşiriz.” Ülke hakkında kısa bilgi paylaştı.
“Dostluğumuzun kökleri tarihe uzanır: Lozan Antlaşması (1923) ve Montrö Sözleşmesi (1936) gibi kritik anlaşmalara İsviçre ev sahipliği yapmıştır. Türk Medeni Kanunu da İsviçre’den esinlenmiştir.
Ekonomik ilişkilerimiz güçlüdür. Türkiye’de 1.000’den fazla İsviçre şirketi faaliyet gösteriyor ve yıllık ticaret hacmimiz 10 milyar doları aşıyor.
İsviçre, 14. kez “dünyanın en yenilikçi ülkesi” seçildi. Türkiye’nin eğitim ve AR-GE atılımlarını destekliyoruz. Ekim’de Savanshe Üniversitesi ile özel bir etkinlik düzenleyeceğiz.” Sözleriyle ilişkilerimizi özetledi
Bir şarkınızda “sevgilini Fida’ya götürürsün” diyorsunuz. Belki bir gün onu Lozan’a da götürürsünüz.” Dostluğa damgasını vurdu
Kemal Bozay, “İsviçre çakısı gibi çözümlere ihtiyacımız var”
Dışişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Kemal Bozay, Türkiye-İsviçre ilişkilerinin 100. yıl dönümünü hatırlatarak konuşmasında; “İsviçre, Lozan’da cumhuriyetimizin temellerine tanıklık etmiş bir ülkedir. Bugün ise AR-GE, enerji ve insan hakları gibi alanlarda birlikte çalışıyoruz. Küresel sorunlara, İsviçre çakısı gibi çok yönlü çözümler gerekiyor.”dedi
Mustafa Sandal’dan Duygusal Anılar ve Mini Konser
Ünlü sanatçı Mustafa Sandal, İsviçre’de geçirdiği 8 yılın hayatında özel bir yere sahip olduğunu vurguladı.
“Collège du Léman’daki yıllarımı asla unutmam. Oğlum da yakında aynı okulda olacak. İsviçre benim için sadece bir ülke değil; bir parçam.”
Sanatçı konuşmasının ardından kısa ama etkileyici bir konser vererek geceye müzikal bir damga vurdu.
İki Ülke, Ortak Gelecek, Diplomasi, Eğitim, İnovasyon
Resepsiyon boyunca hem sahne konuşmaları hem de özel sohbetlerde, iki ülkenin geleceğe dönük ortak vizyonu öne çıktı:
Eğitim iş birlikleri, Ekonomik entegrasyon, Kültürel alışveriş, İnsani diplomasi
Yaklaşan etkinliklerden biri de Ekim ayında Üniversite ile Türkiye’de yapılacak özel bir AR-GE forumu olacak.
İsviçre, Alpler Kadar Yüksek Değerler, Göl Gibi Derin Diplomasi
Demokrasi, bilim, tarafsızlık, kültürel zarafet ve insanlık… İsviçre, dünyanın örnek alması gereken eşsiz bir ülke. Ankara’daki bu gece, bunun sadece küçük bir yansımasıydı.
İsviçre, Yenilik, Zarafet ve Dostluğun Adresi Bu ülkeye hayran olmamak elde değil. Doğası, demokrasisi ve kültürel zarafetiyle İsviçre, dünyanın en yaşanılası yerlerinden biri.
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, 142 gün hücrede tutulduktan sonra çıktığı mahkemede, akademik birikimini ve devlet sadakatini anlattı: “Fiillerim hukukun bana yüklediği sorumluluklardır.”
Ümit Özdağ’dan 50 Sayfalık Savunma
“Beni Devlet Sırlarıyla Görevlendirdiniz, Şimdi Sanık Diyorsunuz”
Özdağ’dan Mahkemeye: “Cumhuriyeti Hukukla Kurduk, Öyle Savunuruz”
Kamuoyunun özgürlük beklentisiyle kilitlendiği 11 Haziran 2025 Çarşanva günü duruşmada, Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Silivri Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda yaptığı 50 sayfayı aşan kapsamlı savunmasında, hukuka, devlete ve Türk milletine bağlılığını hem tarihi örneklerle hem akademik zeminde ortaya koydu.
Savunmasına güçlü ve sarsıcı bir başlangıç yapan Özdağ, “Bugün burada mahkemenizde sanık olarak bulunmam, Anayasa ve yasalar ihlal edilerek, zor kullanılarak gerçekleştirilmiştir,” diyerek duruşmanın hukuk devleti açısından taşıdığı önemi vurguladı.
Akademiden Hücreye, Hücreden Hukuka
Savunmasının başında, 1999’da yaşadığı bir dava sürecini anlatan Özdağ, geçmişte PKK propagandası yaptığı iddiasıyla yargılanan bir akademik çalışmayı sahiplenişini, hukukla verdiği mücadeleyi ve sonrasında gelen beraat kararını anlattı. “Savcı, bir gün ‘yanlışlık oldu’ demişti. Bu davanın savcısı da aynı şeyi diyecek,” diyerek salonda tarihi bir benzetmeye imza attı.
Bu anekdot, yalnızca bireysel bir hatıranın aktarımı değildi; aynı zamanda bugün karşı karşıya kaldığı sürecin bir benzerine işaret eden politik bir göndermeydi.
Akademik kariyerinden güvenlik bilimlerine, terörizmle mücadeleden devlet adına yürüttüğü diplomatik görevlere dek uzanan bir yaşam çizgisi sunan Özdağ, sözlerini “Devlet sırları bana emanet edildi, taşıdım ve taşıyorum,” diyerek sürdürdü.
Tutuklama Siyasi mi?
Özdağ, Antalya’da yaptığı bir konuşmanın ardından re’sen başlatılan soruşturmayı “adli değil, siyasi” olarak tanımladı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde geçirdiği gece, savcılıktaki sorgusu sırasında başka bir dosya üzerinden yöneltilen sorular ve eş zamanlı hazırlanan iddianameler zinciri, savunmasına göre sistematik bir politik operasyonun izlerini taşıyordu.
Savunmasında yalnızca kendi sözlerine değil, Kürtçü çevrelere yakın bazı isimlerin açıklamalarına da yer veren Özdağ, “Dikkat edin, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ bile içeride” ifadelerini gündeme taşıyarak davanın doğrudan doğruya siyasi mutabakatın bir parçası olduğuna işaret etti.
“Bunlar Yabancı Düşmanlığı Değil, Milli Güvenlik Politikasıdır”
Zafer Partisi’nin göç politikalarına da değinen Özdağ, bu yaklaşımların “psikolojik yabancı düşmanlığı” değil, akademik ve güvenlik temelli bir milli duruş olduğunu belirtti: “Cumhuriyeti hukukla kurduk. Bugün de ülkemizi hukuka aykırı şekilde savunmaya ihtiyacımız yok,” sözleriyle sığınmacı karşıtı politikalarının temelini açıkladı.
Son Söz, “Hayatım Türk Milletinin Emrindedir”
Savunmasının sonunda ise duygusal ama bir o kadar da kararlı ifadelerle salona veda etti: “Bütün hayatımı akademik ve siyasi olarak Türk milletinin güvenliği ve refahına adadım. Binlerce öğrenci yetiştirdim. Türkiye Cumhuriyeti güçlü bir ülke olsun diye çalıştım. Şimdi burada, yine o görev duygusuyla bulunuyorum.”
Özgürlüğün Eşiğinde Bir Duruşma
11 Haziran 2025 tarihi, yalnızca bir savunma metninin okunduğu değil; Türkiye'nin hukukla siyaset arasındaki çizgiyi yeniden tartıştığı bir gün oldu.
Özdağ’ın duruşmadaki sözleri, kamuda hâkim olan “özgürlüğü gerçekleşecek” umudunu pekiştirdi. Bu savunma, içerdiği tarihsel referanslarla, devlet sadakatiyle ve hukuka çağrısıyla, yalnızca mahkeme salonuna değil, demokrasi tarihine de kaydedildi.
Eğer karar, hukuk ve vicdan terazisinde tartılırsa, bu savunma bir dönüm noktası olabilir. Aksi takdirde, tıpkı geçmişte olduğu gibi, ileride biri çıkıp yine “bir yanlışlık olmuş” demek zorunda kalabilir.
Özbek Bilim Kadınlarından Türkiye’ye Anlamlı Ziyaret
Aile Değerlerine Ortak Vurgu “Mutlu Aile, Güçlü Toplum, Huzurlu Dünya” Mesajı Türkiye’den Yankılandı
Burada konuşanların her biri, yalnızca bir akademisyen, bir uzman ya da bir aktivist değil; aynı zamanda aileyi, kadını, toplumu ve insanlığı savunan birer yol gösterici...
Özellikle Özbekistan’dan gelen değerli bilim kadınlarının her cümlesi, toplumun özünü oluşturan aileye dokunuyor ve geleceğe dair umutları filizlendiriyor. Aile yapısının yeniden onarılması, güçlü kadınlarla mümkün olabilir; işte bu ziyaret, tam da bu iradenin ete kemiğe bürünmüş halidir.
Aile, Toplumun Temel Taşı ve Kadınların Gücü
Bugün, Özbekistan’dan gelen değerli bilim kadınlarının Türkiye’deki Özbek Kadın Hakları Koruma Derneği’ni ziyareti, aile kurumunun ne denli önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Aile, bir toplumun temelidir; maddi ve manevi değerlerin aktarıldığı, sevginin ve dayanışmanın yeşerdiği kutsal bir yuvadır.
Özellikle kadınlar, bu yuvanın mimarıdır. Onların bilgisi, şefkati ve fedakarlığı olmadan ne aile ayakta kalabilir ne de toplum ilerleyebilir.
Kadın Eliyle İnşa Edilen Gelecek, Bilim Kadınlarından Anlamlı Mesajlar
Özbekistan’dan gelen Aile ve Cinsiyet Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Aynisa Musurmanova ve Yüksek Öğrenim, Bilim ve Yenilik Bakanlığı Uzmanı Dildora Solihojaeva’nın yer aldığı heyet, 31 Mayıs 2025 Cumartesi günü, Mecidiyeköy Kervan Geçmez Sokak Keskin İş merkezi adresinde bulunan Özbek Kadın Hakları Koruma Derneği’ni ziyaret etti.
Dernek Başkanı Azade (Ozoda) İslamova’nın ev sahipliğinde gerçekleşen buluşma, iki ülke arasında aile yapısının korunması ve güçlendirilmesine dair ortak bir vizyonun sembolü oldu.
Aile değerlerinin korunması, kadınların eğitimi ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konuların masaya yatırıldığı bu önemli görüşmede, geleceğe dönük ortak projeler de ele alındı.
Heyet üyeleri, Türkiye ve Özbekistan haricinde Türk Dünyasındaki kadınların aile politikalarının bilimsel ve toplumsal yönleri üzerine fikir alışverişinde bulunurken, gelecekteki iş birlikleri için de önemli mutabakatlara varıldı.
Bilim kadınlarına dernek tarafından törenle takdim edilen sertifikalar, onların sadece fikir değil, aynı zamanda birer umut taşıyıcısı olduklarını gösterdi.
Prof. Dr. Musurmanova, “Kadın Eğitimliyse, Aile Huzurludur”
Prof. Dr. Aynisa Musurmanova’nın da vurguladığı gibi, “Bir kadın eğitimliyse, o ailede gelişme, refah ve huzur olur.” İşte bu yüzden, kadınların güçlendirilmesi ve aile değerlerinin korunması, sadece bir ülkenin değil, tüm insanlığın geleceği için hayati önem taşımaktadır.
Bu vurgu, kadının aile içindeki dönüştürücü gücünü bilimsel bir gerçeklikle ortaya koydu. Musurmanova, aile kurumunun yalnızca bir sosyal yapı değil, aynı zamanda milli değerlerin, ahlaki ilkelerin ve kültürel mirasın taşıyıcısı olduğunu vurguladı.
Ailenin Gücü, Toplumun Gücüdür
Sempozyumda Prof. Dr. Musurmanova’nın ifadeleri, ailenin bir milletin en değerli hazinesi olduğunu bir kez daha hatırlattı: “Gelenekler, görenekler ve manevi değerler, ancak sağlam aile yapılarıyla gelecek nesillere aktarılabilir.
Özbekistan’daki kadın politikalarına da değinen Profesör, Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in kadınları destekleyen örnek teşviklerini ve yasaları hatırlatarak Türkiye ile bilgi alışverişinin önemini belirtti:
Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in kadınlara verdiği destek ve “Yılın Örnek Ailesi” gibi projeler, toplumsal kalkınmanın ancak kadınların güçlendirilmesiyle mümkün olacağını gösteriyor. Türkiye ve Özbekistan’ın bu alandaki iş birliği, sadece iki ülke için değil, tüm Türk dünyası için umut verici bir adımdır.
“Bizde olmayanı Türkiye’den alalım, bizde olanı Türkiye’ye sunalım. Bu bir kültürel alışveriştir.”
Dildora Solihojaeva, “Maneviyat Kervanı Kurduk”
Uzman Dildora Solihojaeva ise ailede kitap okuma alışkanlığı, milli elbiselerin yaşatılması ve sosyal projelerin yaygınlaştırılmasının aile kurumunu güçlendirdiğini ifade etti.
“Maneviyat kervanı, kitap kervanı gibi projelerle ailelerimizi kültürel olarak zenginleştiriyoruz.” diyerek maneviyatın dijital çağda bile kaybolmaması gerektiğini vurguladı. Televizyon programları, elektronik platformlar ve basın toplantıları gibi farklı medya araçlarıyla halkın bilinçlendirilmesine yönelik çalışmaların önemini anlattı.
Derin Bir Saygı, Azade İslamova’ya Takdir Yağmuru
Heyetin ev sahibi olan Özbek Kadın Hakları Koruma Derneği Başkanı Azade İslamova, hem Özbekistan’daki hem Türkiye’deki kadın mücadelesinde öncü bir figür olarak takdir topladı.
Dernek Başkanı Azade İslamova’nın cesur adımları ve kadınlar için verdiği mücadele, her türlü takdirin üzerindedir. Onun gibi güçlü kadınlar sayesinde, toplumlar daha adil ve daha huzurlu bir geleceğe yürüyebilir.
Prof. Dr. Musurmanova’nın “öğrencim” dediği İslamova için
“Bir kadının başka bir ülkede ofis açması, kira ödemesi, kadınlara omuz vermesi büyük bir cesarettir. Azade Hanım burada en güçlü olanlarımızdan biridir.”
Prof. Dr. Musurmanova’nın geçmişte mahkemelerde yanlış kararlara karşı yürüttüğü hukuki mücadelelerde birçok kadının hayatını kurtardığı belirtildi. Güler yüzü, istikrarı, ekibiyle kurduğu bağ ve vazgeçmeyen iradesiyle misafirlerini derinden etkileyen İslamova, Türk dünyasında aldığı ödüllerle bu mücadelenin simgesi haline geldi.
Bu buluşma, sadece Özbek kadın akademisyenlerinin ziyareti değil; aynı zamanda kadın eliyle yeniden yeşeren umutların, kültürel kardeşliğin ve aile değerlerinin buluşmasıydı. Her biri bir çınar gibi köklü, bir anne gibi şefkatli ve bir bilim insanı gibi berrak düşünen bu kadınlar, bize aile kurumunun yaşamsal önemini bir kez daha hatırlattı.
Kadınlar, Ailenin ve Toplumun Kalbidir
Bu anlamlı ziyaret, bir kez daha gösterdi ki, kadınlar olmadan ne aile ne de toplum ayakta kalabilir. Onlar, evlatlarına sevgiyi, erdemi ve bilgeliği öğreten ilk öğretmenlerdir. Özbek ve Türk kadınlarının bu buluşması, sadece kültürel bir köprü değil, aynı zamanda ortak değerler etrafında kenetlenmenin de bir simgesidir. Azade İslamova gibi cesur ve çalışkan kadınlar, toplumların ilerlemesinde kilit rol oynamaktadır.
Ortak Mesaj, “Mutlu Aile, Mutlu Dünya”
Ziyaretin sonunda verilen ortak mesaj adeta tüm insanlığa seslendi: “Cemiyetin en temel parçası ailedir. Mutlu aileler kurulursa, ülkeler mutlu olur. Ülkeler mutlu olursa, dünya da huzur bulur.”
Unutmayalım: “Aile mutlu olursa ülke mutlu olur, ülkeler mutlu olursa dünya mutlu olur.” Bu çağrı, tüm insanlığa sesleniyor: Aile değerlerini koruyalım, kadınları destekleyelim ve geleceği birlikte inşa edelim!
Ailede başlayan iyilik, toplumda dalga dalga yayılır. Bugün Özbekistan’dan esen bu kadın nefesi, yarının Türkiye’sinde huzur, refah ve güvenin temelini atmaktır.
Ve evet, ne de olsa hepsi kadın… Ve kadın varsa, umut vardır, gelecek vardır, aile vardır.